Tekbîr;
İslam’ın en temel prensibi olan tevhidin başka kelimelerle ifade edilmesidir.
Müslümanlar Allahu Ekber diyerek dine olan bağlılıklarını ifade etmiş olurlar. Bunun
yanında biz Müslümanlar, korku anında cesaret toplamak, hüzün anında ferahlık bulmak
ve sevinç anında zaferi kutlamak gibi maksatlarla tekbîr okumaktayız.
Biz Müslümanların toplu bir
şekilde okuduğumuz tekbîr herkesin aynı
duygularla iştirak ettiği, Allah’a ve Resûlü’ne olan bağlarımızı gösteren, birlikteliğimizin sembolü sayılan bir ifade tarzıdır.
Tekbîr, “Allâhu ekber - Allah en büyüktür” demektir. Tekbîr, Allah’ı ululamak ve yüceltmek, Allah’ın azametini ve kudretini bildiren
bir anlama sahiptir ve Müslüman hayatının en önemli simgelerinden birtanesidir. Bununla beraber insanın Allah’ın tekliği, varlığı ve azameti karşısında kendisinin acziyyetinin de farkında olması demektir. Aynı zamanda ona olan
bağlılığımızın bir sadakasıdır.
Hz. Peygamber’in tekbîri her durum ve zamanda sadece ferdî olarak değil yanındakilerle beraber sesli bir şekilde okuduğuna şahit olmaktayız. Hz. Peygamber askerleri ile beraber seferlere giderken tepelere tırmandıkça onun tekbîrler getirdiği, inişlerde ise tesbîhte bulunduğu zikredilmiştir. Yine Hz. Peygamber Hendek savaşı hazırlıklarında ashâbı ile birlikte çalışmış, elindeki balyoz ile kayalara her vuruşunda, kayalardan çıkan şimşeklerle bazı yerlerin fetih müjdelerini aldığında “Allahu Ekber” nidâsında bulunduğu, ashâbın da bunlara aynı tekbîrlerle cevap verdiği rivayet edilmiştir.
Hz. Ali savaşta çarpıştığı kâfire, “Allahu Ekber” diyerek vurmuş, Müslümanlar da aynen “Allahu Ekber” diyerek karşılık vermişler ve onu cesaretlendirmişlerdir. Yine Hendek savaşında korkunç bir rüzgâr çıkmış, bu rüzgârın sesi, kılıç
şıkırtıları arasında Müslümanların tekbîr sesleri düşmana büyük bir korku salmıştır. Müşrikler daha sonra savaş alanını terk ettiklerinde Müslümanlar onların ardından yine tekbîr nidâlarını yükseltmişler, böylece
sevinçlerini göstermişlerdir. Hz. Peygamber ve Müslümanların her durumda tekbîr ile Allah’a sığındıklarına bu olaylar ışığında şahit olmaktayız.
Hz. Peygamber’in, fethi kendisine müyesser kılan Allah’a hamd ve şükrederek Mekke’ye mütevâzı bir şekilde girerken ashâbın tekbîr sadâlarının
eşliğinde Kâbe’ye yöneldiği zikredilmiştir. Bu bağlamda Müslümanların hayırlı ve önemli işlerde bir merâsim ya da zafer kutlamalarında tekbir okuduklarına şahit olmaktayız.
Kur’ân-ı Kerîm okurken bazı sûrelerin sonunda tekbîr getirilmektedir.
Bunun nedeni şudur: Vahyin bir müddet kesilmesi sonucu Hz. Peygamber buna çok üzülmüştür. Daha sonra Duhâ suresinin inmesi ile vahyin yeniden başlaması üzerine Hz. Peygamber büyük bir sevinçle “Allahu Ekber” diyerek nidâ atmıştır. Bunun neticesinde Hz. Peygamber, Duhâ ve onun ardından gelen sûrelerin sonunda müminlerin de “Allahu Ekber” diyerek tekbîr getirmelerini istemiş, Müslümanların bu sevince kıyamete kadar iştirak etmesini tavsiye etmiştir. Neticede Müslümanlar, Peygamberlerinin sevinç, hüzün, korku vs. anlarında Allah’a sığınarak, Onu yücelterek ve tesbîh ederek rahatladığını görmüşler ve Hz. Peygamber gibi onlar da bu duygularını günümüze kadar böyle ifade etmeye çalışmışlardır.
Türk boylarında toy (düğün), savaş, av ve bazı eğlencelerin İslâmi bir hazırlıkla
başladığından söz edilmektedir. Bu hazırlıklara abdest alınıp iki rekât namaz kılındıktan sonra, önce topluca tekbîr, sonra Hz. Peygamber’e salavât getirilerek başlanmaktadır. Daha sonra nekkâre ve boru çalınarak, savaş varsa savaşın kazanılmasıyla birlikte hep bir ağızdan tekbirlerle zafer kutlanmaktadır. Ayrıca cenk yapılacağı esnada sesli bir şekilde tekbîr getirilerek cenge girilmektedir. Mesela Malazgirt savaşını anlatan târihi kaynaklarda savaşın Cuma günü tekbîrler getirilerek başlandığına dikkat çekilir.
İslam toplumları, geçmişte birçok kez olduğu gibi günümüzde de birtakım siyâsî ve sosyal sebeplerden dolayı sıkıntılı süreçler yaşamaktadırlar.
Bu sıkıntılar, Müslümanların hürriyet ve bağımsızlıklarına, dinî inançlarına, namus ve insan olma hürriyetlerine karşı gerçekleştirilen fiîli veya psikolojik baskı ve uygulamalardır. Dolayısıyla bu sıkıntıyla karşı karşıya kalan toplum genellikle Müslümanların haftada bir kez bir araya geldikleri Cuma namazı sonrasında, maruz kaldıkları zor durumlara karşı durmak ve bu duygularını ifade etmek için tekbîrler getirmektedirler. Bu tekbirler Müslümanların yaşamış oldukları olayları ve zulmü kabul etmediklerini ve etmeyeceklerini ifade etmekte bir araç olarak kullanılmaktadır. Aynı zamanda okunan bu tekbîrler özgürlük için
bir çağrı, bir haykırış, başkaldırı anlamları içermekle birlikte Müslümanların
birbirlerine destek ve moral vermesi olarak da yorumlanabilir.
Teknolojinin gelişmesiyle birlikte yaşanan bu süreçler tüm dünyaya hızla yayılmakta ve mağdur durumda olan topluma diğer Müslüman toplumlar da tekbîr getirerek yalnız olmadıkları mesajını vermektedirler.
Günümüzde Müslümanlar tekbîrleri sadece Müslümanların kendi hürriyetlerine saldıran yabancılara değil, aynı dinî hassasiyetleri taşıyan aynı toprağı paylaşan kendi dindaşlarına karşı kullandığı (kullanmak zorunda kal-
dığı) cümlelerdir. Örneğin 28 Şubat sürecinde başörtüsü yasağı uygulamasıyla birlikte bu yasağa, mağdur olan binlerce genç için binlerce müslüman üniversite önlerinde topluca tekbîrler getirerek bu yasağa karşı tepkilerini ifade etmişlerdir.
Önceki günde twitterda binlerce Müslüman;
#TekbirlerleGeliyoruz
Hashtagi ile iç ve dış mihraklara bizler burda var olduğumuz sürece kimse Vatana, Millete, Devlete ve Bayrağa göz dikemez, göz dikeni helak eder, Hz. Peygamberden bizlere emanet tekbir ile geçmişte çok kez olduğu gibi tek yürek oluruz mesajlarını twitterda bu tagı Türkiye gündemine sokarak çok net vermişlerdir.
Haydi hepberaber Tekbirlerle Geliyoruz,
ALLAHU EKBER diyerek yazımızı noktalayalım...
Saygılarımla,
Mustafa POLAT